7 Haziran 2015 Pazar

Bir Dev Masalı

Bir sabah uyandım hem de saat çalmadan. Meğer mart ayının biri imiş ve bahar o gün, hemen gelmiş. Gökyüzü bulutsuz dallarda çiçekler. Yatakta doğruldum oturdum. Yataktan çıkmadan yüzümü yıkayıp açıldım, uykudan eser kalmadı. Yatağın kenarına oturunca kahvaltım önüme tavandan iniverdi, aheste ve rahat yaptım kahvaltımı. Doyarak çıktım yatak odasından. Baktım aynaya, o gün bir kelebekmişim, masmavi k
anatlı. İşim de bahar çiçeklerinin her birine konmak, var mı bir sıkıntıları sormak. Kolay sanmayın, çiçekler nazlıdır🌷, kimisi kaprisidir 🌹 ,  bazısı ketumdur 🌺 ,  kimisi içine kapanıktır 🌼 , bazısı narindir 🍀 ... Kimisinin kokusu bile yoktur, paylaşmaz pek bir şey  🌸 ... Başladım işime. Çiçeklerin en gevezesi 🌻 , bakın neler dedi gizlice...

Meğer kırk kollu kırk bacaklı bir dev musallat olmuş bu gezindiğim köye. Neleri varsa istermiş köylülerden; hep ona hizmet edilsin, lezzetli yemekler hazırlansın, temizliği yapılsın, kıymetli hediyeler verilsin. Hep kendisi için uğraşılsın didinilsin istermiş. Dev köyün tarlalarına giden yolun üzerinde , köyün suyunun başında dururmuş. Köylüler ona hizmet ettikçe, tarladaki ekinlerden ve nehirdeki sudan azar azar verirmiş köylülere ve ekinlere. Tarlaları sürmelerine kırk kolu kırk bacağı ile yardım da edermiş. Köylülere de dermiş ki ben olmasam siz ne suyu ne tarladaki ekini bölüşemezsiniz. Tarlayı süremez sulayamazsınız. Bensiz hepiniz aç kalırsınız. Bana çok iyi bakmalı, beni hoş tutmalısınız. Hele bir isteği yerine getirilmesin, kükrer bağırır tüm köyü tarlaları alaşağı etmekle, bir daha su vermemekle, çok ileri giderlerse hepsini yemekle tehdit edermiş.

Köylüler bu hizmetleri yapıyorlarmış yapmasına da, çok da zorlanıyorlarmış. Ona hizmet etmekten hiç bir şeye zamanları kalmıyor, evleri ile çocukları ile ilgilenemiyorlarmiş. Verdiği ekin ve su da kimseyi doyurmaya yetmiyormuş. Gel zaman git zaman... Artık yılmışlar. Napsak ne etsek aralarında konuşup durmuşlar. Öldürsek nasıl öldüreceğiz, kaldı ki yardım da ediyor bize. Öldürmeyeceksek ne yapacağız? Dev duysa bu fısıldaşmaları, kükrer tehdit eder, sonra da ne güzel yaşayıp gidiyorsunuz daha ne istiyorsunuz dermiş biraz tatlı daha çok sert.

Sonunda içlerinden biri, en çelimsizi, en dikkat çekmeyeni demiş ki; bu böyle olmaz, artık takatimiz kalmadı. Deve isteklerimizi bildirelim. Sürekli sana hizmet edemeyiz, bizim de ailemiz var, başka işimiz gücümüz var. Günlük şu kadar hizmet ederiz. Ayrıca, verdiğin yemek ve su yetmiyor. Daha fazlasını istiyoruz. Hatta ben sözcü olayım. Eğer ki isteklerimizi kabul etmezsen, artık sana hizmet etmeyeceğiz deriz. Tamam demiş köylüler. Allahtan daha ne isterler. Bizim çelimsiz zat gitmiş deve. Konuşacak. Ayaklarına varmış bakmış her ayağın her bir parmağında köyden bir kaç kişi oturuyor, parmakları hareket ettiriyor. Bacaklarından yukarı doğru çıktıkça yolda hep birilerine rastlıyor. Onlar da bacaklarda harıl harıl çalışıyorlar. Kollar gövde yüz, hepsinde köylüler köylüler. Devin hareket eden kollarında, konuşan dilinde, kükreyen ağzında , toprağı eken, sulayan, ekini suyu üleştiren ellerinde hep köylüler. Bakmış bir tek kendi yeri boş,  devin parmağının ucu...

Söylemiş deve istekleri, devin ağzı oynamış -köylüler harıl harıl deve hizmette- ; olmaz demiş bizim dev.
"Olur mu öyle saçma şey, bana hizmet etmeseniz ekin bitmez nehir akmaz."
"Biz o zaman çalışmayı durduracağız " demiş çelimsiz zat. Devin ağzı oynamış, -köylüler harıl harıl çalışmakta-; şöyle demiş bizim dev: "Çalışan biri bulunur, herkes delirmedi ya! Sen çalışmazsan sen aç kalırsın , sen bilirsin." Çelimsiz zat tamam o zaman demiş. Köye geri dönmüş. Anlatmış durumu kendini bekleyen köylülere. Köylüler tahmin ediyorduk demişler bize hayır diyeceğini. Siz de oradaydınız ya demiş çelimsiz zat. Duymadınız mı? Yoo demişler,  biz çalışıyorduk harıl harıl, hiç farkında değildik! Ya siz dudaklarda çalışanlar? Biz hiç duymadık demiş onlar.  Çelimsiz zat, şaşmış . Yine de birşey dememiş. Sonra  bana olmaz dedi ama daha gücüm kalmadı. Ben ancak yapabildiğim kadar yapacağım diye de eklemiş. Hayret etmiş köylüler. Bu ne cesaret ne korkusuzluk. Neyine güveniyor? Cidden de o günden sonra bizim çelimsiz hizmetini yapmış ama zamanı kendine göre ayarlamış. Ailesine kendine de vakit ayırmış. Dev kızmış! Köpürmüş! Üstelik hala ekini suyu az veriyormuş. Sonunda çelimsiz zat çalışmayı tamamen durdurmuş. O andan sonra dev parmağının ucunu dahi oynatamaz olmuş. Parmak oynamayınca suyu yemeği de içemez yiyemez olmuş rahatla... Bu gelişmeden güç alan diğer köylüler de birer birer aynı taktiği uygulayınca dev sadece parmağını değil kolunu bacağını gözünü ayağını da oynatamaz olmuş.  Bu durum pek işine gelmemiş elbet devin. Kontrol tamamen kendinden çıktı çıkıyor. Sonuda dev başta çelimsiz adam olmak üzere tüm köylülerle konuşmak zorunda kalmış. Ekin nasıl paylaşılır, su miktarı, deve hizmet edilecek saatler konuşulmuş, ayarlanmış. Ne dev köylüleri yemiş, ne köylüler devi öldürmüş... Bir orta yol bulunmuş. Her zaman da bulunurmuş , arayan bulurmuş.

Bizim geveze çiçek bu olan biteni anlattıktan sonra ben müsaade istedim. Hikaye ilginç ve neyse ki mutlu son ama daha dolaşacak çok çiçek var dedim. Vedalaştık , ayrıldık. Şimdi diğer çiçeğe uçarken sizlere bunları anlatayım istedim. Devlerin dize getirildiği, bizi yemediği, devlerle konuşabilen cesur insanlar olacağımız güzel günler dilerim. Yeni bir çiçeğe ulaştım. İşime dönüyoruuuumm. 💐🌸🌷🍀🌹🌻🌺🌼

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder